İngilizce öğrenen birisinin yeni kelimeler öğrenerek bunu artırması en büyük görevidir. Bunu nasıl yapacağız ? Sözlük incelemek, kitap,dergi, gazete vb okumak, soru çözmek... Biz bu derste sözlük inceleme üzerinde duracağız. Bir kelimenin birkaç farklı açılımını çalışacağız.
Kelimemiz : agree / anlaşma , aynı fikirde olma
agree ( on, about );
to arrange with people that you will do something. Birileri ile birşeylerin yapılması konusunda uyuşma.
We agreed on the answer of the test. Testin cevabı konusunda aynı fikre vardık./ hem fikir olduk.
agreement ,
:a decision of more people. Pekçok insanın ortak karara varması,uyuşma, anlaşma, aynı fikirde olma.
We are working out an agreement on the new purification system. Yeni arıtma sistemi üzerinde anlaşmaya çalışıyoruz.
unanimous,
Everybody agree on, aynı fikirde , oybirliği
That was the unanimous decision. herkesin aynı fikirde olduğu karardı.
disagree:
not reaching to the agreement, uzlaşamama.
The meeting ended in disagreement.
come to an agreement ;
end an argument, fight, disagreement, anlaşmazlığı bitirme.
We tried to reach an agreement at the end but we couldn't succeed. Anlaşmaya varmaya çalıştık, başaramadık.
Negotiate / nigoşieyt /
to try to reach an agreement / anlaşmaya varmaya çalışmak, görüşmek.
The new Government has been negotiating with the Oppositon Party for 3 months. Üç aydır yeni hükümet muhalefet partisi ile uzlaşmak için görüşüyor.
negotiator ;
a person who negotiates with the others. Görüşmeyi yapan.
Negotiable ;
that can be negotiated, görüşme yapılabilen.
Mediate /
to speak to the people to find out the solution, çözüm bulmak için aracılık etmek.
Why did the oppositon party reject our offers of mediation ? Muhalefet partisi uzlaşma / arabuluculuk teklifimizi neden geri çevirdi / reddetti ?
Bargain :
karşılıklı anlaşma, uzlaşma,karşılıklı birbirleri için birşey yapma.
If you help me for the Maths, I help you with English. That's a good bargain! ..........İyi anlaşma...
Compromise:
Her iki tarafın da belli isteklerinden vazgeçip anlaşmaya varması
The two party refused to compromise. İki parti de uzlaşmayı reddetti.
concession, /kınseşın /
ödün , taviz
to make concession,
climb down,
istemeyerek uzlaşmaya varma
The two developing countries were forced to climb down to accept the new wage cut. Ücret kesilmeleri konusunda iki gelişen ülke zorla uzlaşamaya vardırıldı. / varma konusunda zor kullanıldı.