ADVANCED

TESTING OFFICE ADVANCED KONULARI

Conquer English
ADVANCED

KPDS'de En Yaygın Kelimeler / Liste 1

complication (i) karmaşık hale getirme, zorluk; karışıklık; (tıb) ihtilât
reservation (i) yer ayırtma, ayırtılmış yer; açığa vurmama, fikrinin hepsini söylememe; şüphe; şart, ihtiraz kaydı; abd bilhassa kızılderililer için ayrılmış arazi parçası
recurrence (i) tekrar vaki olma, tekerrür etme
legitimacy, legitimateness (i) kanuna uygunluk, meşruiyet, mantıklılık
adoption (i) kabul, benimseme; evlât edinme
inference (i) netice çıkarma, mana çıkarma; netice, sonuç 
proceeding (i) muamele; huk dava muameleleri, yargılama usulleri; çoğ tutanak; ilerleme, ileri gitme
complimentary (s) hediye olarak, parasız; övme kabilinden
decadent (s) inkıraz bulmuş, zeval bulmuş, batmış, çökmüş
diffident (s) çekingen, utangaç, mahcup
dogmatic (s) dogmatik, kesin, iman ve itikada ait, kesin kurallarla ilgili; kestirip atan, tartışma kabul etmeyen; kesin
suggestively (z) imalı bir şekilde
functionally (z) görevsel bir şekilde, gorev bakımından
defy (f) meydan okumak, karşı gelmek, karşı koymak
run out dışarı koşmak; akmak; bitmek, tükenmek; dışarı atmak, kovmak
cut out (p) kesip çıkarmak; bırakmak; sürüden ayırmak; (metinden) çıkarmak; uygun olmak ; yerini almak; trafikte sıradan çıkıp sollamak
take over (p) teslim almak; idareyi elinde tutmak
turn off (p) kapamak; kesmek; lafa boğmak, sözü çevirip cevapsız bırakmak; sapmak; İng yol vermek; (argo) ilgisini kaybetmek
break away (p) iki ya da fazla grup ya da parçalara ayırmak, ayrılmak
make for (p) bir istikamette yol almak, mümkün kılmak
take upon yukarı çekmek, kaldırmak; tutmak; üzerine almak, karışmak; poliçeyi ödemek; almak; kısaltmak; başlamak; ele almak; kabul etmek
care for (p) bakmak; ilgilenmek; beğenmek; arzulamak
bring about (p) sebep olmak, hâs etmek; beraberinde getirmek
lock in (p) kilitlemek, üzerine kapıyı kilitlemek
delightfully (z) zevkle, hazla, memnuniyetle
setting (i) kakılmış şey, mücevher yuvası; bir defada kuluçkaya konulan yumurtalar; tiyatro dekor; konunun geçtiği yer ve zaman, ortam; gurup; bir kişilik yemek takımı; beste
come up with A B D , (k) dili öne sürmek, ortaya atmak
spare (f) kıymamak, canını bağışlamak, öldürmemek; kurtarmak; idareli kullanmak; idare yoluna gitmek; esirgemek; vermek; onsuz olmak veya yapmak, onsuz işini çevirmek
lay-off (i) işçilerin geçici olarak işten çıkartılması, mecburi işsizlik
decisively (z) kesin olarak, katiyetle
cover (f) kapamak, örtmek, kaplamak; kapsamak, ihtiva etmek; sigorta etmek; korumak; saklamak, gizlemek; yol almak, katetmek; (gazet) röportajını yapmak , yazmak; kuluçkaya yatmak; mesuliyetini üzerine almak; idare etmek; yerini doldurmak ; yetmek, kafi gelmek; silâh ile tehdit etmek; destek ateşi sağlamak; aynı miktarda para koyarak bahse girişmek
concession (i) kabul, teslim, itiraf; imtiyaz, devlet veya diğer bir yetkili makam tarafından tanınmış imtiyaz, ayrıcalık; mümessillik, bayilik
ebb (i) cezir, deniz sularının çekilmesi; bozulma, düşüş, düşkünlük
at a low ebb çok fena vaziyette, müşkül durumda
upset (f) (-set,-ting) devirmek; altüst etmek; keyfini bozmak; bozguna uğratmak, beklenmedik anda yenmek; sinirlendirmek; midesini bozmak; mak demir parçasını kızdırıp çekiçle ucuna vurarak kısaltmak ve kalınlaştırmak, dövmek, şişirmek; devrilmek; altüst olmak; hükümsuz kılmak
output (i) randıman, verim; elektrik enerjisi
quintessence (i) öz, hulasa, herhangi bir maddenin özü
break away (p) iki ya da fazla grup ya da parçalara ayırmak, ayrılmak
pressurize (f) tazyik altında tutmak; hav yüksek uçuşlarda uçağın içindeki havayı yeterli basınçta tutmak
uneasy (s) huzursuz, rahatsız, üzgün; gergin, tutuk; endişe eden
scent (i) koku, rayiha; güzel koku, esans; iz kokusu; koklama duyusu
turn off kapamak; kesmek; lafa boğmak, sözü çevirip cevapsız bırakmak; sapmak
make off sıvışmak, kaçmak
sensuous (s) hislere hitap eden, duyumsal, hislere ait, hissi
grounds (i) (çoğ) özel arazi mülk; oyun sahası, stadyum; saha; sebep, bahane
foreman (i) ustabaşı, baş kalfa; reis, başkan, özellikle jüri başkanı
reign (f) saltanat sürmek, hükümdarlık etmek; hakim olmak, hüküm sürmek
get through bitirmek; geçirmek, geçmek; geçinip gitmek
get through to bağlantı kurmak; anlamasını sağlamak
get down to başlamak
 ward (i) koğuş; bölge, mıntıka; huk vesayet altında bulunan çocuk; vesayet, koruma; kilit dili
go ahead devam etmek; ileri gitmek, başlamak
at large serbest; umumiyetle; bütün ayrıntılarıyle, mufassalan
go back on vefasızlık göstermek, terketmek; (sözünden) vazgeçmek, caymak
retract f. geri çekmek; sözünü geri  almak
furtively (z) gizlice, sinsi sinsi
a vain hope boş ümit
stealthily (z) gizlice, sinsice, hissettirmeden, çaktırmadan 
outstanding (s) önemli, göze çarpan; kalmış (borç)
be at stake tehlikede bulunmak, şansa bağlı olmak
seniority (i) kıdemlilik; kıdem
lay off işten çıkarmak
concern (i) ilgi; endişe; şirket, ticarethane
outbreak (i) feveran, patlama, patlak verme, isyan; baş gösterme, çıkma
notify (f) bildirmek
malnutrition (i) kötü veya yetersiz beslenme, gıdasızlık
fiery (s) ateşli; şevkli; tutuşabilir
setting (i) tiyatro dekor; konunun geçtiği yer ve zaman, ortam; batma, gurup; beste
hindered (f) engellemek
reconcile (f) barıştırmak
invigorate (f) canlandırmak
envision (f) tahayyül etmek, planlamak
paralyze (f) felce uğratmak
catalyst (i) katalizör
forum (i) meydan; forum; mahkeme
regulation (i) kanun, talimat; (çoğ) tüzük, yönetmelik
autonomy (i) özerklik, kendi kendini idare etme hakkı
profound (s) çok derin; malumatlı; engin; çok büyük
surge (i) büyük dalga
revolve (f) döndürmek, çevirmek; devrettirmek; dönmek, devretmek; mutalaa etmek, düşünmek
backdrop (i) sahnede arka perde
precede (f) önde olmak, önce gelmek, takaddüm etmek; önünden yürümek; önce vaki olmak
pervasive (s) şümullu
foster (f) beslemek, teşvik etmek, gayretlendirmek
secure (f) korumak; sağlamlaştırmak, bağlamak; ele geçirmek, bulmak
outrage (i) zulüm; rezalet; namusa tecavüz; hakaret
perpetual (s) daimi, sürekli
perish (f) ölmek; yok olmak, telef olmak, zail olmak
reminiscence (i) hatırlama, yadigâr; çoğ hatıralar
contradiction (i) aykırılık, çelişme; yalanlama
disseminate (f) saçmak, yaymak, neşretmek; geçirmek, sirayet ettirmek
unleash (f) serbest bırakmak
ambivalent (s) kararsız, karışık hisler besleyen
resort (f) gitmek, sık sık gitmek; ("to" ile) baş vurmak, müracaat etmek, başka çare kalmayınca kullanmak
exaltation (i) heyecan, aşkagelme, vecit; yükseklik, yücelik, ululuk; yükseğe çıkarma veya çıkarılma
work-shop (i) atelye, işlik, çalışma odası; seminer
go through yoklamak, gözden geçirmek; geçirmek (hastalık, tecrübe); üstünden girip altından çıkmak, sarfedip bitirmek; geçmek; durmadan gitmek (tren); kabul edilmek (tasan)
candid (s) samimi, içten; tarafsız; dürüst, riyasız
keynote address (i) toplantıyı açış konuşması
put forward ileri sürmek, meydana sürmek; ileri almak (saat)
ailment (i) hastalık
take notice farkına varmak
predecessor (i) birinden önce gelen kimse, öncel, selef; ata, cet
extract (f) çıkarmak, çekmek; söyletmek, itiraf ettirmek; özetini veya özünü çıkarmak; seçmek; (bir kitap vb'nden bir parçayı) almak, iktibas etmek; suretini almak
core (i) elma gibi meyvaların çekirdek yeri, göbek, iç, nüve, öz, esas; zıvana; (mak) maça parçası; (maderinden alınan yuvarlak sutun şeklinde taş numunesi; (jeol) öz 
undue (s) aşırı; kanunsuz; uygunsuz, yakışmaz; lüzumsuz, manasız, yersiz, münasebetsiz; vadesi gelmemiş
at a low ebb çok fena vaziyette, müşkül durumda
rabies (i) kuduz hastalığı
jackal (i) çakal
bat (i) Yarasa
indigenous (s) yerli; doğuştan olan
evade (f) kaçınmak, sakınmak, kaçamaklı yol aramak, paçayı kurtarmak, yakayı sıyırmak
disregard (f) ehemmiyet vermemek, önemsememek, aldırmamak, saymamak, itibar etmemek, ihmal etmek
indigenous (s) yerli; doğuştan olan
outbreak (i) feveran, patlama, patlak verme, isyan; baş gösterme, çıkma
notify (f) bildirmek
contract (f) kasmak, kasılmak, daraltmak, kısaltmak, büzmek; buruşturmak,çatmak (kaş); yakalanmak, almak, duçar olmak (hastalık); anlaşma veya mukavele yapmak; ilişki kurmak
exclusive (s) umuma açık olmayan; bir kimse veya zümreye has; tek, eşi olmayan; hariç tutan; of ile müstesna, -den gayri, hesaba katmadan
sustain (f) tutmak, düşmesine engel olmak, destek olmak; tahammül etmek, dayanmak, taşımak; çekmek; teselli etmek; muhafaza etmek; tedarik etmek; besleyip kuvvet vermek; doğruluğunu teslim etmek; ispat etmek, iddia etmek
optimum (i) en uygun durum; biyol herhangi bir organizmanın büyümesi için elverişli ısı, ışık, nem, yer ve gıda gibi şartlar, optimum
fishery (i) balıkçılık; balık tarlası, dalyan
statutory (s) kanuna uygun, kanuni, kanuna bağlı statutory rape reşit olmayan bir kızla cinsi munasebette bulunma
abide by sebat etmek; itaat etmek durmak
exploit (f) sömürmek, istismar etmek,istifade etmek; kullanmak, işletmek
fishery (i) balıkçılık; balık tarlası, dalyan
hammer (f) çekiçle vurmak, çekiçlemek; çekiçle işlemek; yumruk atmak, yumruklamak; (kalp) hızla atmak; zihnen çok çalışmak; saldırmak, hücum etmek
toll (i) resim; köprü veya yol parası, geçiş vergisi; geçiş resmi; duhuliye resmi, giriş vergisi, oktruva; geçiş parası alma hakkı; değirmen payı veya hakkı; şehirlerarası telefon ücreti; zorla alma
decent (s) terbiyeli, nazik, nezih, temiz, iyi
foresee (f) (saw seen) önceden görmek ileriyi görmek, önceden bilmek
overestimate (f) fazla tahmin etmek
memoranda (i) (çoğ -da, -dums) ileride hatırlanması için yazılan kısa not; muhtıra; not
verbal (s) söze ait; sözlü, şifahi; kelimesi kelimesine, aynen, harfiyen; gram fiile ait, fiil kabilinden
elaborate (s) dikkatle işlenmiş, özenilmiş, mükellef, tafsilâtlı, ayrıntılı, inceden inceye işli
abuse (i) kötüye kullanma, suiistimal; kötü muamele; zarar; fesat, suç; küfür, sövüp sayma; Irza tecavüz