Some linguists say that if you learn more vocabulary and expressions instead of grammar, it is easier to convey your ideas. " If you spend most of you time studying grammar, your English will not improve very much. If you learn more words and expressions , it is easier to see most improvement. " says Dellar H, A linguist.
Kelime öğrenmenin , bilgiyi nakletmek için gramer öğrenmekten daha kolay olduğunu söylüyor bilim adamları. Zamanınızın çoğunu gramer öğrenmek için harcarsanız, ingilizceniz gelişmeyebilir. Eğer daha fazla kelime ve ifade öğrenirsek, duygularımızı ifade de işimiz daha kolay olur.( David Wilkins, Dilbilimci ).
Bu düşünceyi destekleyici pek çok yorum var dil öğrenenlerce söylenen. Bunlardan birkaçını paylaşalım :
" I can not improve my grammar. Whenever I would like to say something with words, I can't bring the words together. I think my grammar is too weak so that I can't speak ."
" I would like to improve my vocabulary but I easily forget what I've learned "
" I'd like to improve and enlarge my vocabulary. I can't speak because of missing words. "
" I know that I am really lack of vocabulary to express my ideas ."
Peki kelime nasıl öğrenilir ?
Kelime öğrenmenin önemli olduğunu söyler bilim adamları. Fakat bundan da öte o kelimenin edinilmesinin ( acquisition ) daha önemli olduğunu söylerler. Çocukların kendi dillerinda öğrendikleri ilk kelimeler sınıflandırarak ( labelling ) öğrendikleri kelimelerdir. Mesela " cat-kedi" kelimesini duyduğunda çocuk, kafasında bir kavram oluşturur : " cat ". Fakat bütün dört ayaklı hayvanlar kedi değildir. Bu yüzden " people's cat / İnsanların kedisi " , " toy cat / oyuncak kedi " gibi kavramlarla çocuk kelimeleri kategorize etmeyi ( categorising ) öğrenir .
Sonuçolarakdaçocuk,portakal / orange kelimesinin "fruit / meyve" kategorisine, " cat / kedi " kelimesinin de " animal / hayvan " kategorisineaitolduğunufarketmeyebaşlar. Böylece de köpek, zürafa, kanguru, böcekgibidiğer kelimelerin de " animal " kategorisinde olduğunu anlamaya başlar.
İkincibir dilöğrenenlerin, sadeceanadilkonuşanlaranazaranuyguladıkları biryöntem de kodlamadır ( encoding ). Sadeceanadillerindekikelimelerideğilaynızamandaikincidil( L2 ) dekikelimeleri de anlamlandırmakzorundadırlar. Mesela, Türkiyeli-Türkçekonuşanbiröğrenciİngilizce "chair " kelimesiniöğrendiğinde, bukelimenin hayalini değil de kendidilindekikarşılığını ( sandalye ) büyük olasılıklaöğrenir. Anadilburadaatlamataşıgöreviniüstlenir.
Fakat bu konuda Christopher Isherwood'un tavsiyesini dinlemekte fayda var : Diyor kiIsherwood ( A teacher ) :
When He began giving English lessons, he would try to convey to his German pupils something of his own mystique about the German language. " A table does not mean "ein tisch ".- when you are learning a new word, you must never say to yourself it means. That's altogether the wrong approach. What you must tell yourself is : Over there in England, they have a thing called a table. We may go to England and look at it and say " that's our Tisch ". But it isn't. The resemblance is only on the surface. The two things are essentially different, because they have been taught about differently by two nations with two different cultures. Germans would have to think about it as "ein Tisch " when we bring it here for quite a long while, first "
( İngilizcedersi vermeyebaşladığında Chris, Almandilininmistikyanını iletmeye çalışır. " Birmasa, masademekdeğildir." gibi.Yenibirkelime öğrendiğinde, o dilinanlamınıkendinesöylememelisin. Buyanlışbiryaklaşımdır. Kendineşunusöylemesilin : İngilterede , masadedikleribir nesnevar. İngiltereye gittiğimizde, " bu bizimmasa " deriz. Fakatöyledeğildir. Benzerliksadecegörünüştedir. İkişey de esasenfaklıdır. "Table vetisch" kelimeleri, ikifarklıırktarafındanikifarklıkültürleöğretilmiştir. " )Biz onualıpAlmanyayagetirdiğimizdeuzunbirsüreonun " tisch " olduğunudüşüneceğiz.
YaniIsherwood'a göre "table ve tisch " kelimelerieşanlamlı ( synonymous ) değildir. Bunungibi de, biz İngilizcedeki "watch ve clock" kelimeleriniTürkçedesadece " saat " olarak kullanırız. Saatebakdediğimizde hem duvar hem de kolsaatiaklımızagelir. Almancadada "uhr" kelimesi hem "watch" hem de " clock " demektir. Ayrıca " apartment / daire " kelimesibizde "bina/ apartman" olarakyerleşmiştir. Polish dilindeise " hotel suite " olarakkullanılır. Dolayısıyla İngilizceöğrenenbirisibu eşitgibigörünenancakanlamlarıaynı olmayankelimeleredikkatetmekzorundalar.
Kısaca, iyibir ikinci dilöğrencisiiçin, ikinci dildeki ( L2 ) pekçokkelime tanıdıktır ( acquaintances ). Fakatanadillerindekigibitanıdıkolmayacaklardır. İkincibirdil öğrenmekyenibirşehregöçetmeyebenzer. İnsanlarlatanışmanınarkadaşlığadönüşmesivebağkurulmasızaman alır. ( Scott Thornbury / How to teach Vocabulary )