TENSE ZAMAN
|
|
USE - KULLANIM
|
|
SENTENCE - CÜMLE
|
Present Simple 1
|
|
for something which happens regularly or which is a habit
Geniş zaman – Alışkanlıkları anlatır.
|
|
We go out every Saturday night
Her Cumartesi akşam dışarı çıkarız.
|
Present Simple 2
|
|
for something which remains true for a long time or for a scientific fact
Geniş Zaman – Genel gerçekleri anlatır.
|
|
The earth travels round the sun.
Dünya güneşin etrafında döner.
|
Present Simple 3
|
|
to give instructions
Geniş Zaman - Yönlendirmeleri anlatır.
|
|
First you check the gears and handbrake, then you switch on the engine.
Control et…
|
Present Simple 4
|
|
to describe events in jokes, stories or news items
Olayları anlatırken Geniş Zaman.
|
|
Real Madrid beats A.C Milan.
Real Milan’ı yener !
|
Present Simple 5
|
|
for future events on a timetable or a fixed program
Fix bir programdaki olayları anlatırken.
|
|
The match begins at 3.30.
Maç saat 3.30 ‘da başlar.
|
Present Progresive
Continuous
|
|
for an event in progress at the present time
Şimdiki Zaman –yor.
|
|
Look, they're coming out of the cinema now.
Bak sinemadan çıkıyorlar !
|
Present Progresive
|
|
with always, to show surprise or disapproval when an action is repeated
Şimdiki Zaman-tekrarlanan hareketlerde şaşırmayı ifade ederken.
|
|
She's always borrowing money from me.
(Benden hep borç para alıyor.)
|
Present Progresive
|
|
for a definite arrangement, plan or appointment
(Bir plan ve randevu için)
|
|
We're flying to Spain next week.
(Gelecek ay İspanya’ya uçuyoruz.)
|
Present Perfect
|
|
for an event which happened at an indefinite time in the past
(Geçmişte belli olmayan bir vakitte gerçekleşen olay.)
|
|
I've seen "The Truman Show" twice.
“The Truman Show “ u iki defa gördüm.
|
Present Perfect
|
|
for an event which began in the past and is still going on
(Geçmişte başlayıp hala devam eden olaylarda.)
|
|
She's been a widow for about six months.
(6 aydır dul.)
|
Present Perfect
|
|
for an event which is finished but still effects the present
(Biten fakat etkisi hala devam eden olaylarda.)
|
|
I can't write because I've broken my arm.
(yazamıyorum çünkü kolumu kırdım.)
(yani hala kırık anlamı var.)
|
Present Perfect Progressive
(-ing ile kullanılır )
|
|
for an activity which has begun in the past and is still going on
(Geçmişte başlayan ve hala devam eden olaylarda.)
|
|
We've been living here for 6 years.
(6 yıldır burada yaşıyoruz.)
|
Past Simple
|
|
when a definite point in time is mentioned when talking about the past
(Geçmiş Zaman – geçmişte belli bir vakitte gerçekleşen olaylarda.)
|
|
Last night I went to a concert.
(Dün gece konsere gittim.)
|
Past Simple
|
|
to describe a past habit-used to
(Geçmişteki alışkanlığı anlatır.)
|
|
When I was at school, I got up every day at 7 o'clock.
“I used to get up” ‘ da kullanılabilir.
(Okuldayken, hergün 7’de kalkardım.)
|
Past Progressive
(Continuous)
|
|
for an event which was in progress when another event happened
(Bir olay olurken diğerinin olması durumunda.)
|
|
I was driving along the motorway when I had a puncture.
(Patlama olduğunda otobanda gidiyordum.)
|
Past Progressive
|
|
for two or more events which were in progress at the same time in the past
(iki veya daha fazla devam eden olaylarda.)
|
|
I was digging the garden while John was painting the kitchen.
(John mutfağı boyarken ben bahçeyi kazıyordum.)
|
Past Progressive
|
|
for an event which had been arranged but which didn't happen
(planlanan ama gerçekleşmeyen olaylarda.)
|
|
He was coming to dinner but he had to go away on business.
(Yemeğe geliyordu(-gelecekti)ki işe gitmek zorunda kaldı.)
|
Past Perfect
|
|
for an event which happened before another in the past
(İki olaydan önce olanı anlatırken.)
|
|
I went back home because I'd forgotten my keys.
(Eve döndüm çünkü anahtarlarımı unutmuştum.)
|
Past Perfect Progressive
|
|
to emphasize the continuous activity which happened before another in the past
(Geçmişteki sürekliliği anlatırken.)
|
|
They had been studying for hours when they suddenly realized it was midnight.
(Geceyarısı olduğunu anladıklarında saatlerce çalışmaktaydılar.)
|
Be going to
|
|
for an intention
(Gelecek Zaman –niyet anlatırken.)
|
|
I'm going to write some letters.
(Birkaç mektup yazacağım.)
|
Be going to
|
|
for an indication that something is probable
(Büyük olasılıkla olacak olaylarda.)
|
|
Look at those black clouds. I think it's going to rain.
(Siyah bulutlara bak, sanırım yağmur yağacak.)
|
Will/Shall
|
|
to make a prediction about the future
(Gelecekte tahmin yaparken.)
|
|
I guess our team will win the match next week.
(Gelecek hafta bizim takımın kazanacağını tahmin ediyorum.)
|
Future progressive
|
|
for an event which will be in progress at a certain time in the future
(Gelecekte devamlı olan olaylarda.)
|
|
This time next week I'll be swimming in the Black Sea.
(Gelecek hafta bu vakit Karadeniz’de yüzüyorolacağım.)
|
Future perfect
|
|
for an event which will be over not later than a certain time in the future
(-mış olacaklar –belli bir vakti geçmeyecek.)
|
|
They'll have done their homework by tomorrow.
(Ödevlerini yarına kadar bitirmiş olacaklar – yani yarından sonraya kalmayacak)
|
Future perfect progressive
|
|
for something still in progress but which will be complete not later than a certain time in the future
(O vakte kadar o işi yapıyor olacak.)
|
|
He'll have been working for the bank for 30 years next summer.
(Gelecek yaz bankada 30 yıldır çalışıyor olacak – Yani 30.yılı olacak o bankada.)
|